Kitapta, Anadolu'da, 1240'dan 1970'lere kadar, 66 başkaldırının öyküsü, bunlardan 52'sinin üstüne söylenmiş, 160 kadar şiir var. (Babailer ve Şeyh Bedreddin'den, son başkaldırılara kadar). Ayrıca, Anadolu'da, adları bilinmeyen başkaldırıcılara yakılmış türküler, Türkiye dışındaki Türklerin ve Avrupalıların, kendi ayaklanmacılarına söyledikleri ağıtlar da eklendiğinde kitaptaki şiirler 200'ü geçiyor. Öykülerini ve çoğunun türkülerini bildiğimiz 66 başkaldırı içinde, daha iyi, daha hakça bir dünya için, bilim ve aydınlanmaya dayalı olanlar, yalnızca dört şiir var. Diğerleri az çok kişisel sorunlar veya batıni amaçlar peşinde. Bu dört başkaldırının, tarih içinde dağılımı da ilginç. 1240'tan 1900'lere kadar Anadolu'da bilim ve aydınlanmaya dayalı başkaldırı yok. Bu tür kımıldanmalar 1970'lerde, Cumhuriyet belli bir olğunluğa ulaştıktan sonra çoğalıyor. Bu tablo bize, Anadolu'da Selçuklulardan başlayıp, Osmanlılarla süren, halkın büyük ezilmişliğini ve kulluk geleneğinin halk üzerindeki yıkımını gisteriyor. Bu gelenek, bilimsel düşüncenin ortaya çıkmasını engellediği gibi, akla, bilime dayanan bir aydınlığın peşine düşmeyi de olanaksız kılmış.
Kitapta, Osmanlı sarayı ve taşrası da, ayaklananlar açısından inceleniyor.