Halamın ona benzetildiğim yıllardaki yaşına yaklaştıkça, bu benzerliğe aklım yatmaya başladı. Mesela halam rahmetli sohbet etmeyi severdi. Sohbet sırasında sözü ele geçirip de bir hikâye anlatırken küçük hikâye sokaklarına da dalardı ama bu küçük sokakları canla başla tasvir ederken ana hikâyeyi asla ihmal etmezdi ve her zaman ustalıkla dönüş yolunu bulduğu için dinleyenleri sıkmazdı. Ben de seviyorum uzun uzun sohbet etmeyi ve bir de bakıyorum ki söz sırasını ele geçirmişken gereğinden çok konuşmuşum, gereğinden çok açmışım kendimi, karşımdaki can kulağıyla dinliyor diye ona bunu borçlanmışım gibi bir duyguyla. Halam da tabii uzun uzun konuşurdu ama içi dışı bir değildi onun. Bazı cümleleri içine atarak, bazı soruları duymazdan gelerek öyle çok, öyle etraflı konuşurdu ki, bugün konuşmanın, bu asal iletişim biçiminin dışındaki herhangi bir eylemiyle gözlerinin önünde canlandıramaz onu kimse diye düşünüyorum. Biteviye anlatıp durduğu pek çok şey bazen bir tefrika gibi kuşatırdı günlerimizi, bu tefrikaların önemli bir kısmı vefatıyla yarıda kaldı ne yazık ki.