Önce kaos vardı Ve gürültüler
Jacques Attali bu gözlemden yola çıkarak müziğin ekonomi-politiğini inceliyor ve şu sonuca varıyor: Müzik ileriyi görür.
İlkçağlardan başlayarak toplum, iktidar ve müzik arasındaki bağları ele alan Attali, bu kitabında müziğin, kurban ayinlerinden saraya, isyanlardan uzlaşmalara, iktidardan ekonomiye uzanan bütün tezahürlerini inceliyor. Gürültünün bir silah, müziğinse onun biçim verilmişi, evcilleştirilmişi ol-duğunu gösterirken, dünyanın gürültülerine kulak vermenin, geleceği görmemize ve düzenlememize yardımcı olacağını ileri sürüyor. Attali'ye göre gramofonun icadı gibi yenilikler, insanların yerini makinelerin ala-cağını ve her şeyin seri olarak kopyalanacağını bildirmişti; kayıt teknolojisi ise tüketim toplumunu Sanatçıların ve müzik yayıncılarının telif hakkı talepleri, tüketim toplumunda korsanlığa zemin hazırlayacaktı.
Ardından gençliğin isyanı ve diktatörlüğü geldi. Müzik artık ebeveynle-rinden kültürel ve ekonomik bağlarını gitgide daha erken yaşta koparan gençlerin bütünleşme, grubunu belirleme aracıydı.
Müzik eserlerine değer biçen hit-parade'lar eserleri olduğu kadar tüketi-cileri de biçimlendirir. Müzik artık yalnızca kişisel bir keyif aracı değil, aynı zamanda bir gruba ait olduğunu tasdik etme yolu ve gençler arasın-da evrensel bir bağdır. Artık yıldızlar yamyam bir toplumda daha uçucu hale gelmekte ve bu yıldızların karşısında genç hem tüketim malı hem de tüketici olmaktadır.
Sanal müzik, MP3 ve büyük müzik firmaları arasındaki rekabet kültürel kapitalizmin zaferini ilan ederken, diğer sanat biçimlerinde de aynı olgu-nun varlığına işaret ediyor.
Attali, tüm bunların ötesinde, dinlemenin yerini müzik yapma zevkinin alabileceği ve herkesin kendi müziğini yaratabileceği bir dünyanın tasla-ğını çiziyor. Belki de ufukta Herkesin kendini keşfetmeyi, kendini sevmeyi öğreneceği, sonra da başkaları tarafından keşfedilmekten ve karşılığında hiçbir şey beklemeden vermekten zevk alacağı bir toplum var. Kim bilir?