Kaybettikleri oğulları, kızları, eşleri kardeşleri, yoldaşlarıydı. Hepsinin yüreğinden bir parça, hepimizin yaşamında aydınlık yarınlara yönelen bir ışıklılar. Işık vurdukça karanlığın bekçileri korktular, kaçtılar. İnsanlıkları yoktu onların... Elleri kirli ve kanlıydı. Sevmezlerdi evlatlarını, ana baba yürekli olamazdı onlar. Kirliydi elleri, paslıydı yürekleri. Anlayamazlardı Yavrum nerede? diye soran anaları. Kayıp anaları, kayıp babaları ve onların yakınları... Zaman kaybetmeden yollara düştüler. Bedenleri yoruldu ama yürekleri susmadı, gözleri birer ışıktı, kaybedilenleri aradı. Mum yaktılar. Meydanlara doldular. Çiçekleri için bir resimlerini, bir de temsilen karanfillerini tuttular. Fotoğraflara sıkı sıkı sarıldılar. Onların kokusunu duyumsayabilmek için fedakarlıklarını sonuna kadar zorladılar. Canları için can kattılar. Ülkeler aştılar, dolaşıp, çığlıklaştılar. Kaybedenler kaybettikçe, kayıp yakınları kayıpları için daha hızlı koşacak.