´Romana dönüşen bu mektupların doğası üzerine fikir yürütmem istenirse, onları ´aşk mektupları´ diye niteleme yolunu açık bırakırım. Ama oldukça geniş bir anlamda. Çünkü aşkın alanı öylesine uçsuz bucaksızdır ki, çoğu kez hınç, küskünlük, özlem, esef gibi bilinmeyen ve görünürde ona ait olmayan alanlarla sınırdaş olur. Bunlar, yazmaya başladığım mektupların göndericileri olan kişilerin, yollarını şaşırmış bir halde içinde dönüp dolaştıkları alanlardır. Ve romanın son kişisine, ömrünü başkalarının yaşamlarını makasla keserek geçiren, kitabın tek kadın sesine hayat veren şey de, aşk değilse bile, acıma dolu bir sevgidir yine.´
Antonio Tabucchi, alıştığımız tür tanımlamalarını zorlayan, görünüşte mektup tarzında bir öyküler bütünü olan Gittikçe Geç Olmakta için böyle söylüyor. Her biri ayrı bir erkek tarafından ayrı bir kadına yöneltilen, yollanıp yolanmadığı bile bilinmeyen ve her biri okuru ayrı bir ilişkiye gönderen birbirinden bağımsız on yedi mektup, okuyanın belleğinde kendi gizemi ve bilinmeyenleriyle birlikte unutulmaz sayfalar olarak yer etmeye hazır.