Michel Tournier´nin yapıtlarının özgünlüğü, unutulmuş mitlere ve eski hikayelere dayanır. O, mitlere yeniden hayat veren hem gerçekçi hem de fantastik yapıtları aracılığıyla karmaşık gerçek dünyayı kavramaya çalışır. Tournier, miti kurulu düzeni bozan kargaşaya bir çağrı olarak da görür. Canlılığını yitirmiş bir mite alegori denir. Yazarın işlevi mitlerin alegoriye dönüşmesine engel olmaktır, der Tournier. Onun mitlere dayanan romanları, doğru bir zamanda; okurun karakter analizi, olay örgüsü, dramatik yapı gibi geleneksel roman öğelerinden yoksun nouveau roman´dan bıktığı bir sırada edebiyat sahnesine çıktı. Modern dünyaya sırtını dönen Tournier, eski hikayelere yönelerek, onları yepyeni bir bakış açısından anlatmaya koyuldu. Tanrı tarafından Fransa Krallığı´nı kurtarmakla görevlendirildiğini söyleyen Jeanne D´Arc ile silah arkadaşı Gilles de Rais´nin yazgılarına kişisel yorumunu getirdiği bu romanında Tournier, çift, ikizlik kavramlarına yoğunlaşarak bize bir ikilik kavramlarına yoğunlaşarak bize bir ikilik miti aktarıyor. Birbirine karşıt iki figürün, bir melekle bir şeytanın yazgıları arasında paralellik kuruyor.
Ortaçağın boğucu din baskısını da gözler önüne seren Tournier, Jeanne ile Gilles´in hikayesinde tarihsel ve kutsal metinlerde kalan boşlukları doldurmaya girişiyor.
Sağduyulu Jeanne nasıl olup da, canavarlığıyla isyanını sürdürürken, bir yandan da insanı büyüleyen Gilles´in kendine yoldaş seçmiştir? Tournier tarihçilerin hala yanıt bulamadıkları bir soruya şu karşılığı veriyor: Gilles, Jeanne´ın etkisiyle canavar olup çıkmamış mıdır? Ermiş olarak başarısızlığa uğraması onu canavara dönüştürmüştür.
Tournier kutsal ve tarihsel metinlerle çelişkiye düşmeden yepyeni bir parıltı kazandırdığı Gilles ile Jeanne´ın hikayesini alegoriye dönüşmekten kurtarırken, bizleri de melek-şeytan, cennet-cehennem ikiliği üzerine düşünmeye zorluyor.