Stefan Zweig... Dünyanın en karanlık, en vahşi bütün zamanları için barışı özlemiş ve aramış bir yazar. O ele aldığı konuyu büyük bir ustalıkla tarihsel,siyasal arka planıyla kaynaştırıp, bir bütün halinde okuran önüne koyar. Bu yüzden, onun kaleme aldığı biyografiler, bu türün bütün sınırlarını zorlayarak, neredeyse bambaşka ve yepyeni bir edebi esere dönüşürler. O ele aldığı kişiyle birlikte hem o kişinin oluştuğu tarihsel dönemi alabildiğine geniş bir şekilde yargılarken, aynı zamanda bu tarihten çıkacak bir geleceğe dair bakışı da verir. Elbette bu özelliği Freud ve Öğretisi için de geçerlidir.
19. yüzyıl ahlakını tartışarak, bu ahlakın nasıl bir zihni durum yarattığını belirterek Freud`u bize verir. Böylece Freud`un bugün bile neen vazgeçilmez olduğunu sezmeye başlarız. Ama Zweig`ın bütün sorunu bu değildir tabii... Aynı zamanda yanılgıların insanı olarak da Freud`u bize verir. İşte bu noktaya geldiğimiz de Freud bir imaj olmaktan çıkar zihnimizde, somutlaşır, gerçeklik kazanır...