19 Ağustos 1630 gecesi, rüyasında gördüğü Hz. Peygamber'in elini öperken heyecanlanıp Şefaat ya Resullah diyecek yerde, seyahat ya Resullah diyerek kendi geleneğine farklı bir kapı aralayan garip bir gezgin, tam kırk yıl boyunca bütün Osmanlı coğrafyasını adım adım dolaştı. Kimi zaman han odalarında menakıb dinledi, kimi zaman da çarşıların kalabalığına karışıp değişik kültürlerin insanlarıyla tanıştı. Zengin konaklarına misafir oldu; dağ başlarında, terkedilmiş kalelerde bir ateşin etrafına toplanmış başıbozuklarla dertleşti...
Tadımlık
giriş
Türk tarihinin Osmanlı dönemi, zengin yazılı kaynaklara sahip olmakla birlikte, dünya tarihinde daima önemli birer kaynak ola gelmiş seyahatnâme türü kitaplar açısından zengin değildir. Bundan dolayı XVII. asrın yegâne Türk seyyahı sayılan Evliya Çelebi'nin Seyahatnâmesi, diğer kaynaklar arasında ayrı bir özellik ve kıymet taşımaktadır. Ancak ne döneminde, ne de daha sonra yazılan eserler Evliya Çelebi Seyahatnâmesi'ni hakkıyla değerlendirememişlerdir.
XIX. yüzyıla kadar hiçbir bibliyografik esere girmemiş olan Seyahatnâme, ne yazık ki bu tarihten sonra da lâyık olduğu ilgiyi görmemiştir. Şüphesiz bunun pek çok sebebi vardır. Ancak en önemlisi Seyahatnâme'nin sansür edilerek hatta özetlenerek dikkatsizce basılmış olmasıdır. Sözkonusu matbu Seyahatnâme, aslını yansıtmadığı gibi Evliya Çelebi ve eseri hakkında da pek çok yanlış yargıların doğmasına yol almıştır.
Evliya Çelebî'nin on ciltten oluşan Seyahatnâmesi'nin, Pertev Paşa Kütüphanesi'ndeki nüsha esas alınarak Necip Âsım'ın gözetiminde, İkdam Gazetesi sahibi Ahmed Cevdet Bey'in himmeti ile 1896 yılında neşrine başlanmıştır. İlk beş cildi 1899 yılı sonuna kadar tamamlanan eserin altıncı cildi 1901 yılında yedi ve sekizinci ciltleri 1928 yılında, dokuz (1935 yılında) ve onuncu (1944 yılında) ciltler ise Türkiye Cumhuriyeti Maarif Vekaleti tarafından yeni harflerle yayınlanmıştır. Bu neşrin ilk cildinin yayınından 100 yıl sonra 1996 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından birinci cildin tam metni yeniden yayınlanmıştır.
Özellikle ilk altı cilt, Osmanlı devletinde sıkı sansürün uygulandığı bir zamana tesadüf ettiğinden, eserden pek çok parçaların çıkarıldığı, metne müdahale edildiği ve eserin orijinalliğinden hayli şey kaybettiği bilinmektedir. Birçok dile tercüme edilmiş ve pek çok akademik çalışmaya da kaynaklık etmiş olan Seyahatnâme'nin bu matbu nüshası Türkiye'de olduğu kadar bütün dünyada da kullanılmıştır.
Bundan dolayı Türk ve dünya tarihi için artık tartışmasız bir kaynak kabul edilen Evliya Çelebi Seyahatnâmesi'nin eksiksiz bir metin neşrinin yapılmasını kaçınılmaz kılmış ve elinizdeki çalışma bu zaruretin bir sonucu olarak doğmuştur.
Seyahatnâme'nin II. cildi en çok bilinen ve güvenilir kabul edilen Topkapı Sarayı Kütüphanesi Bağdat Köşkü 304 numaralı nüsha esas alınarak hazırlandı. XVII. yüzyıl Anadolu Türkçesi ile birlikte biraz da Evliya'nın bizzat kendine has üslûbunu yansıtan böylesine hacimli bir eserin yeni Türkçe harflere aktarılmasının ne denli zor bir iş olduğu bütün bilimsel çevrelerce kabul edilmektedir. Böyle bir işe başlandığında şüphesiz neşir ilkeleri açısından; metnin eksiksiz yansıtılmasının yanında, filolojik özellikler, fonetik yapı ve dönemin diğer dil hususiyetlerinin yanısıra, ortaya okunabilir ve anlaşılabilir bir metnin konulması gerekmektedir.
Hazırlanan bu çalışma ne tenkitli bir neşir; ne de spesifik bir dil çalışmasıdır. Bu çalışmada tarih, edebiyat, sosyoloji, antropoloji vb. sosyal bilimlerin hemen her dalı ile uğraşan kişilerin rahat okuyup istifade edebilecekleri eksiksiz bir metnin ortaya konulması hedeflenmiştir. Dolayısıyla tenkitli bir metnin neşrinde istenen değerlendirme ve özellikler bu metinde aranmamalıdır. Bu kitap hazırlanırken şu hususlara dikkat edilmiştir:
Metnin kolay okunmasını sağlamak maksadıyla okuyucuyu gereksiz şekilde yoran transkripsiyon işaretlerine, zarurî hâller dışında yer verilmemiştir.
Orijinal metinde aynı kelimeler zaman zaman farklı imlâ ile yazılmışlardır. XVII. asır dil zenginliğini korumak için bu kelimelerde hiç bir tasarrufta bunulmamış aynı imlâların yansıtılmasına özen gösterilmiştir. Bu farklı imlâ şekilleri bazan aynı sahifede ve hatta aynı satırda bile bulunmaktadır. Meselâ: Varak 229a, satır 23'te pınar kelimesi (vav ile) bunar şeklinde iken aynı sahifenin 25. satırında (yâ ile) bınar; varak 226b, satır 30'da değirmân (mim'den sonra elif mevcut) bir satır sonra elif kaldırılarak değirmen şeklinde yazılabilimektedir. Arapça ve Farsça asıllı kelimelerde de durum bundan farklı değildir. Aynı şekilde, 283a/18'de çile (yâ ile) kelimesi 24. satırda çille (yâ'sız ve çift lâm ile) şeklindedir. Bu şekilde yüzlerce örneğin sıralanması mümkündür. Bu imlâlar aynen korunmuştur.
Evliya'nın özellikle harekelediği ama bugün farklı bir imlâ ile yaşayan kelimelerde, orijinal imlânın aktarılmasına özen gösterilmiştir. Ayrıca yer ve şahıs isimlerinde de Evliya'nın imlâsı esas alınmıştır. Ancak, istisna olarak Arz-ı rûm kelimesi Erzurum olarak yazılmıştır.
Eserde mevcut çıkmalar (derkenar), diğer yazma nüshalar da kontrol edilerek metnin içine yerleştirilmiş {} işaretiyle çıkma olduğu gösterilmiştir.
Metinde tamir yoluna gidilmemiş, metnin anlaşılırlığını sağlamak için bazı kelimelere harf ilavesi yapılmış ve bu da [ ] şeklinde gösterilmiştir.
Metinde geçen âyetlerin Arapça orijinalleri dizilerek, dipnotta sûre ve âyet numaraları ile meâlleri konulmuş; ancak diğer Arapça ve Farsça ibare, deyim, vecize vb.nin metin içinde transkripsiyonu verilmiştir.
Hazırlanan eserin kolay kullanılması için baş tarafına orijinalinde bulunmayan geniş bir İçindekiler ile sonuna da İndeks ilave edilmiştir. Yazma nüsha ile karşılaştırma yapmak isteyenler için orijinal varak numaraları metin içinde [218a; 218b; 219a; ...] şeklinde verilmiş olmakla birlikte, indeks varak numaralarına göre değil, bu kitabın sayfa numaralarına göre düzenlenmiştir.
Bütün dikkat ve gayretlere rağmen bu büyüklükteki bir metnin neşrinde hataların olması kaçınılmazdır. Bizden kaynaklanan bu hatalara getirilecek eleştirilerin ileride yapılacak yeni neşirlerde rehberlik edec