21. yüzyılın gizemli kavramlarından biri de değişimdir. Birey ve örgütler sürekli bir yenileşme ve değişim olgusu ile yaşamaktadırlar. Değişim olgusu, sosyal bilimlerde yoğun bir şekilde incelenmektedir. Değişim psikolojik, sosyolojik ve teknik yönleri ile araştırmalara konu olmaktadır. İnsan ilişkilerinin ve çevresel faktörlerin değişmesiyle birlikte kolektif insan uğraşı olan örgütlerde amaç, süreç, yapı ve strateji boyutlarında değişime ihtiyaç duyulmaktadır. Örgütsel değişimin amaçlarının ortaya konulması ve değişimin dinamiklerinin belirlenmesi açısından değişime ilişkin varsayımların önemli olduğu söylenebilir. Değişimin, insanlar için kaçınılmaz olarak görüldüğü yaklaşımların yanında, insanların bilinçli eylemleri olmaksızın değişimin gerçekleşemeyeceğini iddia eden farklı yaklaşımlar da mevcuttur. Örneğin, çevresel faktörlerin insanların davranışlarındaki değişikliklerde etkili olduğu varsayımından hareketle determinist veya mekanik bir değişim anlayışının geliştiği görülmektedir. Öte yandan sosyal değişimlerin öncelikle insan davranışlarından etkilendiğini öne sürerek değişimin belirsiz ve tahmin edilemez olduğuna vurgu yapan değişim anlayışında, insanın doğa üzerindeki kontrol gücüne vurgu yapan yaklaşımlar mevcuttur (Stickland, 1998). Buna göre, değişime yönelik farklı varsayımlara dayanan yaklaşımların, insanları bireysel, örgütsel ve toplumsal olarak farklı boyutlarda etkilediği düşünülebilir.