Ondokuzuncu yüzyılın romantik fantazileriyle beslenen, kimi zaman düşsel, çoğu zaman da gerçek doğu yolculuğu metinlerinde fantastik edebiyatın tüm öğelerini bulmak mümkündür: Şeytanla ortaklık, çiftkişiliklilik, efendi-köle ilişkisinin güç ve itaat, egemenlik ve teslimiyet gitgelleri, kurtarıcılık, yasak arzular, lanetli aşklar ve bu olağanüstü yolculukların hedefi: benlik arayışı. Ne var ki, salt düşsellikten beslenmiş gibi görünen bu edebiyatın, aslında yüzyılın siyasal ve ekonomik politikalarıyla ne denli koşut olduğunu keşfetmek şaşırtıcıdır. Batı`da, sömürgeciliği meşrulaştıran söylemlerde sömürgeciyle sömürülenin ilişkisi, yukarıda sözünü ettiğim bireysel fantazilerin sosyo-ekonomik izdüşümleridir sanki: Şeytan, ekonomik hırstır aslında, çiftkişiliklilik, sömürgecinin uygar görüntüsünün örtemediği kaba ve zorba yanı olarak yüzeye çıkar; sömürülen coğrafyaya dayatılan efendi-köle ilişkisi ise Batılının o coğrafyaya taşıdığını iddia ettiği uygarlık meşalasi retoriğinin maskesi altında gizlenmeye çalışır. Bu çalışma, hiçbir zaman teknik olarak sömürge olmamış ama ondokuzuncu yüzyıldan başlayarak sömürgeci iştahları kabartmış Osmanlı topraklarına ve uygarlığına ilişkin söylemlerin, yüzyıl başında romantik politikalarıyla birlikte bu kez gerçekçi ve hicivci edebi metinlerde yansıdığını göstermeyi amaçlar.