Ne zaman İstiklal Marşı okunacak olsa, hoşlandığı üniversiteli gencin kendisini izlediğini hayalleyip utanır, hala ortaokula giden bir kız olmak yetmiyormuş gibi bir de küçük çocuklar gibi saygı duruşunda marşlar okumayı gururuna yetiremezdi. Bir an önce büyüme ereğindeki ergenlik çağındaki öteki kızlar gibi, sevmek için seçtiği yaşça büyük oğlanların kendisini ulusal marşı söylerken görmesinden ödü patlar, bu gizli gizli sevinen delikanlıların gözünde marş okuyan küçük bir kız olmaktansa ölmeyi yeğleyeceğinden, kimler söylemiyor diye öğrencilere dikkat kesilen marşsever bir hocanın bakışları kendisine yöneldiğinde dudaklarını oynatmanın dışında asla marşa katılmazdı.
Yazarın biri ille doksanlı yılların romanını yazacağım diye tutturursa yazacağı roman bir arkası yarın dizisinden farklı olmaz düsturuyla yazılmış çok kahramanlı bir roman. Düşbilimi'nde, aralarında şu ya da bu biçimde belli ilişkiler bulunan insanların kendileri ve birbirleri için ürettikleri düşünceler, kurdukları hayaller öykülenmiş. Bir düşten diğerine geçişler öylesine düş gibi ki, okuma tamamlandığında dönüp yeni baştan okuma isteği uyandırıyor. Emine, Özgür, Yazar, Aylin hapsoldukları dünyada edinilmiş davranışların yolunca yaşarken, paralel bir çizgide de sınır tanımayan düşler kuruyorlar. Düşlerin tadı gerçek olmayışlarında değil midir zaten?