Açık Komplo Önsöz
H. G. Wellsin bu yaygın olarak pek bilinmeyen, ancak derinden derine etkili olduğunu yeni anlamaya başladığımız kitabı yazılalı hemen hemen bir yüzyıl oldu. Wells 1928de kitabını yazdığında Britanya İmparatorluğu, dünyanın her yerindeki dominyonları ve onların arasında ticaret için tüm okyanusları kateden dev ticaret filosu ve kendini bu ticaretin barış ve düzen içinde yürütülmesine adamış Krallık Tacı ve Majestelerinin Denizcileri (His/Her Majestys Seaman HMS Britanya Donanmasının arması) ile evrensel barışa hizmete kendini adamış görünen bir dünya devleti idi. Britanya Barışı (Pax Britannica), Britanya denizleraşırı düzeni ile Britanya bilim ve teknolojisinin üstün örneği Titanic, 1912de bir buzdağına çarparak battığı zaman çoktan alarm sinyalleri vermeye başlamıştı. Benzetme gerekirse, Britanyanın 20. yüzyıldaki halefi ABDnin kurduğu Pax Americana da, Amerikan düzeni ve teknolojisinin üstün örneği uzay mekiği Challenger, 1986da Floridadaki uzay üssünden havalandıktan birkaç dakika sonra infilak ettiğinde çoktandır alarm sinyalleri veriyordu; hâlâ da veriyor. Britanya Barışı, Titanicten sonra 1945e dek 33 sene daha sürdü. Amerikan barışının 1986dan sonra daha ne kadar süreceğini ömrümüz olursa göreceğiz.
20. yüzyıl başına dönersek: Britanyanın modası geçiyordu. İngiliz tacına bağlılık, İngiliz gelenekleri içinde şekillenmiş bir iktidar ilkesi idi ve dünya üzerinde doğal sınırlarına ulaşmıştı. Bundan sonrası için daha yeni bir imparatorluk tarzı düşünmek lazımdı. Wells bunu Açık Komploda düşündü ve önerdi.
İngiliz edebiyatına damgasını vurmuş bir başka isim olan George Orwell, 1945te yayınlanan Hayvan Çiftliği ve 1948de yazdığı 1984 adlı romanlarıyla Wellsin tam karşısında yer almış ve özellikle 1984te dünya hakimiyeti fikrini yermiştir. Orwell gençliğinde bir Wells hayranı idi. Tüm kitaplarını okudu. Ama daha sonra onun tam bir karşıtı oldu. Wells onun eleştirilerine cevap vermedi; ancak ona yazdığı bir mektupta Seni pislik! (You shit!) diye hitap etmesi çok kızdığını gösterir.
Wells, çağımızın garip, korkunç ve mantık sınırlarını zorlayan olaylarının, uluslaraşırı ve onlardan daha zengin şirketlerin, atlatılamayan iktisâdî krizlerin, genetik plânlamanın, yeniden başlayan sömürge savaşlarının, kişilik, kimlik ve bağımsızlık kaybının bir habercisi midir? Gönül olmamasını diliyor; ama akıl yine de bundan korkuyor.
Açık Komplonun bir yerinde Wells, Açık Komplocuların plânlarını gerçekleştirmek için mücadeleye hazır olmaları gerektiğini; ama bunun için yine de fazla fedakârlıkta bulunmalarının gerekmeyeceğini; hatta yakalanan eylemcilerin hafif hapis cezalarından öteye bir zarara uğramayacağını yazar. Kurulu düzeni yıkmak ve yerine bir elit diktatörlüğü kurmak için mücadele veren eylemcilerin, neden böylesine hafif cezalarla karşılaşacağını, 20. yüzyıl boyunca sürmüş terör ve karşı terörün kanlı tarihine baktığımızda pek anlayamayız.
Ama eğer darbe, bugün artık ayak seslerini duymaya başladığımız gibi, yeryüzünün hakimleri ve elit çevrelerinden geliyorsa; Bilderberg toplantılarında sosyal güvenlik harcamalarını girişim özgürlüğü önünde engel görerek kaldırmak, Chicago Ekonomi Okulunda kölelik akdini özgür bırakmak, IMF ve Dünya Bankası çevrelerinde demokrasinin global piyasaya entegre olmadan, dolayısıyla çok uluslu tekellerin hakimiyeti altına girmeden olamayacağı tartışılıyorsa; bu sahte özgürlük ve demokrasi havarilerini ve iddialarını tartışmanın zamanı gelmiş demektir. Açık Komplo eylemcilerinin neden hafif cezalarla kurtulacağı da bu meyanda anlaşılır.
Foucaultnun bir zamanlar söylediği gibi, Hiçbir şey tersinden bu kadar totaliter olmamıştır; ve bu özgürlüğü tartışmaya başlamak, fikir babası Wellsin Açık Komplosunu okumakla başlar.
A. Altay Ünaltay