Öldüğümüzü anlamak için yıllarca denizlerde sürüklendik madam, akıntı bizi dünyanın dört bir tarafında dolaştırdı, hatta bazı yerlerde karaya bile çıktık, ama kimse bizi görmüyordu, kimse söylediklerimizi işitmiyordu, sonunda yarın varacağımız adaya vardık, daha doğrusu adanın kıyısından geçtik, geçerken gemimizin yanına sandallar yanaştı, sandalların içinde zenciler vardı ve kendilerinin cennetin bekçileri olduğunu söylediler bize, ve ilk kez yeryüzünde ya da yaşamın ötesinde birileriyle iletişim kurabilmiştik, bizi cennet dedikleri adalarına çıkardılar, yarın siz de göreceksiniz, burası bir lunapark mezarlığıydı madam; dünyanın dört bir yanındaki lunaparklardan sökülmüş bütün dev oyuncaklar bu adada üst üste tepelenmişti ve adadakilerin tamamı, gemiye adım attığınızda gördüğünüz ölü bakışlı adamlardı, sonra buranın sadece denizde ölen insanlar için yapılmış bir cennet olduğunu öğrendik ama lunapark mezarlığı ile gemiciliğin arasındaki bağlantıyı bir türlü anlayamadık.(...)
(Arka Kapak)