Ortadoğu kentleri üzerine tarih çalışmalarında, tipik olmama, kendine özgülük veya normal dışılık üzerine vurgu yapılagelmiştir. Bu yargı, söz konusu kentlerin bazı açılardan standartların altında olduğu veya aykırılık sergilediği yönündeki şarkiyatçı kanıdan kaynaklanmaktadır. İnceleme alanı Osmanlı kentleri olan bu kitap, bu kentlerin bir yandan genel anlamda başka kentlerle benzerliklerini, öte yandan da her birine kendi kişiliğini veren özgül tarihsel durumları vurgulayarak, şarkiyatçı varsayımlardan esaslı bir kopuş gerçekleştirme ve Osmanlı kent çalışmalarında normalleştirilmiş bir senteze ulaşma çabasındadır. Bu amaçta birleşen yazarlar, bir yandan mevcut literatürle hesaplaşırken, bir yandan da gelecekteki çalışmalar için gündem oluşturacak sorular sormaya ve sordurtmaya çalışıyorlar. Halep, İzmir ve İstanbulun Osmanlı dönemindeki durumunu mercek altına alan elinizdeki kitap, söz konusu kentlerin 17. ve 18. yüzyıllardaki önemlerine vurgu yapıyor ve onların temelde Osmanlı karakterini öne çıkarıyor. Yazarların her bir kent hakkında canlı görüntüler sunan ayrı ayrı çalışmaları, aynı zamanda bütünsel bir resim çiziyor ve okuması ilginç bir kitap meydana getiriyor.