Bugün biz öyle bir zamanda yaşıyoruz ki Modern medeniyetin zaaf noktaları bu zaman diliminde herhangi bir vakitte olduğundan çok daha fazla açığa çıkmış bulunmaktadır. Bu, sadece Batı dünyasının dışında değil Batı´nın kendi içinde de kabul görmektedir. Artık modernite taraftarları bile Batı medeniyetinin evrenselliğinden, umulan sonu gerçekelştirebileceğinden ve insanlığı huzura ulaştırabileceğinden kuşku duymaktadırlar. Bütün bunların bilincinde olmak, Batı´nın kalkınma prensiplerine kör bir teslimiyetten bizi alıkoyacağı gibi aynı zamanda geleneği, değişmesi mümkün olmayan kutsal bir olgu şeklinde görmemizi de engelleyecektir. Dolayısıyla biz, iki beşeri olgunun karşısında yer almış oluyoruz. Bunlardan birincisi toplumun ve öz benliğin derinliklerine kök salmış olan gelenek, diğeri de dışarıdan gelip hayatımıza müfuz etmiş olan Modern medeniyettir. Burada önem arzeden şey, her ikisine de mutlak gerçeklik ve ulaşılması arzulanan son aşama olarak değilbeşeri birer olgu olarak bakma zorunluluğudur. Ne yazık ki klişeleşmiş gelenekçiler ve düşünce özürlü Modernistler bu şekilde bakmayı becerememişlerdir.