Makyavel momenti, kamusalın bir politika biçimi olarak kendi bilincine varma ve kendini yıkabilecek olana karşı tedbir alma zorunluluğunun farkında olma durumudur. Kendi kendini yönetmek ne anlama gelir? Ortak irade nasıl vücut bulur? Tahakküm ilişkileri olmayan bir toplum nasıl tasavvur edilebilir? Ancak Marx´ın Makyavel momentiyle kurduğu ilişki muğlaktır.
´Çünkü Marx, ortak iradenin oluşmasını ve tahakküm ilişkilerine karşı olmayı, yani ´demokrasi ve özgürlüğü´ Paris Komünü´nü tanımlamak için başvurduğu şema içerisinde bir ´çatışma şeması´ içinde düşünmektedir. Gerçekten de demokrasi, pürüzsüz bir zeminde devletin yok oluş sürecinin bir sonucu değil, çatışmayı, karşıtlığı barındıran bir alan, birbirine ters mantıkların çarpıştığı mücadeleci bir alandır.´
´Bir Makyavel momentinde miyiz? Eğer öyleyse bu dönem, politik ilke ile özgürlükçü bir hevesin karşılaşması ve birbirine yakınlaşması değil midir?
Bir yandan totaliter tahakkümün şiddetiyle kararan ufukta gün ışığının yeniden belirdiğini, modern politikayı sürekli uğraştıran özgürlükçülüğün bir kez daha benimsendiğini ya da yeni yönlere çekildiğini görüyoruz. Totalitarizmin geride bıraktığı yıkıntı ve yok etmek tarzının radikalliği, özgürlüğü yeniden düşünmeye zorunlu kılmıştır: Nasıl olur da özgürlük yasaya karşı değil de, yasayla birlikte, onu doğuran özgürlük arzusuyla birlikte düşünülmez; nasıl olur da özgürlük iktidara karşı değilde, insanların ortak eylemlerinin sonucu olarak kurgulanan bir iktidarla birlikte teorileştirilmez? En önemlisi, nasıl olur da özgürlük, politikaya karşı, ondan kurtulmak istermişçesine değil de, özgürlük arzusunun asıl nesnesi olarak algılanmaz?
Özgürlükçü ilhamla beslenen politika, dünya ve ölümlü insanların kaderine çözüm üretme çabası olarak değil, bunlara dair hiç sonlanmayacak bir sorgulama olarak yaşanmalıdır.´