Olduğu yerde çakıldı kaldı: Deniz oradaydı! Yılgıdan kocaman açılmış gözleriyle, önünde uzanan çamur rengi sulara bakakaldı! Görebildiği kadar uzaklarda, o güzelim maviyi, bembeyaz köpükleri çaresiz bakışlarıyla boşuna aradı. Gri kara arası bir renk her şeyi yutmuştu!.. Bilinçsiz adımlarla kıyıya kadar yürüdü, boydan boya uzanan pisliklere ürpererek baktı; naylon parçaları, plastik kutular, mısır koçanları, kırık şişiler, ekmek artıkları, paslı tenekeler, konserve kutuları, az ötede iyice şişmiş bir köpek leşi, gözlerine konup kalkan binlerce sinek, dalgaların getirip bıraktığı vıcık vıcık yosun kümeleri...
Olduğu yere çöktü, başını ellerinin arasına aldı, gözlerini yumdu. Buz gibi bir tere batmıştı, şakakları zonkluyordu. Bir elin omzuna dokunduğunu hissetti, başını kaldırdı; ´Hemşerim, bu pisliğin içinde ne arıyorsun? Polisi öfkeyle süzdü, hışımla ayağa kalktı, buz gibi bir ses tonuyla, ıslık çalarcasına ´Gençliğimi!´ diye bağırdı, kalabalığı öfkeyle yardı, yürüdü!..