JackLondonın bütün eserlerine bir simgeci natüralizm örneği olan Deniz Kurdu ile devam ediyoruz. Varlıklı bir aileden gelen Humphrey Van Weyden, geçirdiği deniz kazasının ardından Hayalet adlı uskunanın kaptanı WolfLarsen tarafından kurtarılır. Barışçıl bir beyefendi olarak, iradesi dışında Larsenin hizmetine girmesiyle kendini şiddet dolu gerçek dünyada bulacak; bu deneyim onu elitist bir entelektüelden, cesur bir eylem adamına dönüştürecektir.
Van WeydenlaLarsen arasındaki çatışma, yalnızca zayıf olanın ezildiği bir dövüş değil, bir fikir savaşıdır aynı zamanda. Hayatı kutsal olarak gören Van Weydenın idealizmiyle, var olmak dışında bir kaygı taşımayan WolfLarsenin materyalizmi arasındaki karşıtlık roman boyunca yinelenirken, Deniz Kurdunu farklı düzeylerde okunabilecek bir yapıt haline getirir. Ancak, Londonın en büyük başarısı hiç kuşkusuz ustalıkla geliştirip ete kemiğe büründürdüğü unutulmaz WolfLarsen karakteridir. Nietzschenin üstinsan kavramını anıştıran WolfLarsen, AmbroseBiercein de dikkat çektiği gibi, bir yazarın yaratabileceği en muazzam karakterlerden biridir...