Bir zamanlar öylesine sıkı tuttun ki beni göğüs göğüse yapıştık içinden geçtik birbirimizin ve sırt sırta yine yabancı kaldık.
Oyunun kuralları açık ve basitti. Erkekler geleceklerinin, kadınlar da erkeklerin peşinde koşacaklardı... Erkek, biri olmak durumundaydı, kadın ise birisini bulmalıydı. ...Suçu annemizde, genlerimizde, hormanlarımızda ya da yıldızlarda ararız, ama her seferinde sorunun ancak çok küçük bir parçasını anlarız, bütününü değil.
Hızla değişen toplumumuzda yalnızca iki şeyin hiçbir zaman değişmeyeceğine güvenebiliriz. Değişme isteği ve değişme korkusu hiçbir zaman değişmeyecektir. Yardım istememizi güdüleyen değişme isteğidir, kendi bulduğumuz yardıma direnmemizi güdüleyen ise değişme korkusu...
Yoğun duyguların ne kadar olumlu olursa olsun, gerçek ve süren bir yakınlığın ölçüsü olduğu pek söylenemez. Yoğun duygular, yaşantımızda önemli yer tutan kişilerle yaptığımız dansa nesnel ve özenli bir biçimde bakmamızı bile engelleyebilir. Yoğun bir birliktelik, yoğun bir uzaklığa ya da yoğun bir çalışmaya dönüşebilir. Her ne kadar bazılarımız yoğunluğu karşı cinsle mutlu birliktelikler görüntüleriyle eş tutsalar da, yakınlık korkusu yalnızca erkekler, evlilik ya da romantik karşılaşmalarla sınırlı değildir. Bir erkeğe kendini adamak, yakınlığın yalnızca bir boyutunu yansıtır. Oysa ilinti ve bağlılık açısından dünyamız zengin olasılıklarla doludur. Bu kitabın amacı, yakınlık tanımınız ne olursa olsun, onu sorgulamanızı ve genişletmenizi sağlamaktır. Size, onun sizi beğenmesi için neler yapmanız gerektiğini öğretmeyecektir; sevgiye giden yollar göstermeyecektir. Özellikle diğer kişiyi değiştirmekle ilgili -ki bu olanaksızdır- bilgi vermeyecektir.
Bu kitap, gerçek yakınlık geliştirme gücümüzü artırarak, uzun ve sürekli bir emek sonucu, sorumluluğunu üstlenerek yapacağımız kalıcı değişikliklerle ilgilidir.