York´ lu tüccar Robinson Crusoe, Virginie gemisiyle Şili´ ye giderken gemi batar. Bunu hepimiz biliyoruz. Derken aynı adaya gelen yerlilerin kurban etmek üzere olduğu bir yerliyi ellerinden kurtarır ve ona Cuma adını takar. Bunu da biliyoruz. Robinson, hizmetkarı Cuma´ ya uygarlığın nimetlerini yavaş yavaş öğretir ve ikisi, adadan kurtarılana kadar büyük bir düzen ve disiplin içinde. Batı´ nın püriten disiplini içinde yaşarlar. İşte burası bizim bildiğimiz gibi değil. Daniel Defoe´ nun Robinson Crusoe´ sunda öyle olsa da. Michel Tournier´ nin Cuma ya da Yaban Yaşam´ ında öyle değil, en azından. Cuma, bir kaza sonucu, adadaki uygarlık anıtları ve araçlarının çoğunu havaya uçurur ve ondan sonra da Robinson´a Pasifik´ te ıssız bir adada yaşamanın yollarını öğretir. Ona bayram, eğlence ve oyunun anlamını öğretir. Tounier´ nin gözüyle bambaşka bir Robinson öyküsü: Cuma ya da Pasifik Arafı´ nın, yazar tarafından gençleştirilmiş versiyonu, Cuma ya da Yaban Yaşam. Üstelik, bulmaca ve oyun ekiyle birlikte...