´Tekerlekli boy aynasının önünde duran şey görünüş olarak genç bir kadındı. Siyah saçlı, duru tenli, orta boylu ve çırılçıplaktı. Tamamlanmamıştı henüz. Kalbi atmıyordu, nefes almıyordu. Kirpikleri, göz bebekleri, kulak delikleri, meme başları, anüsü ve vulvası yoktu. Soğuk, sıcak, uyku, yorgunluk, neşe, sıkıntı, endişe ya da mutluluk gibi duyguları tanımıyordu. Kıvamlı ışıktan yaratılmıştı. Bir niyet düğümü türeviydi. Bekliyordu. Beklemeyi biliyordu.´
Pera bölgesinde dört kilometrekarelik bir alana sıkışıp kalmış yirmi altı kişi, bir gece sabaha karşı yeni realiteyle burun buruna geldiler. Eşleri, dostları, düşmanları, akrabaları sınırötesi realitesi denen bilinmezde kalmışlardı. Tıpkı mazileri gibi.
Bu yeni cennette her biri bambaşka kişiliklere bürünecek, sevgiyi ve dostluğu yeniden keşfedecekti. Yalnızca kendilerine ait olan bu yaşam alanında eski dünyadan hatırladıkları tüm endişe ve korkulardan arınmışlardı. Hepsi de mükemmel aşkın doruklarında geziyorlardı. Ama yine de içlerini kemiren merak duygusuyla bugüne kadar sahip oldukları her şeyi yutan o sınırı geçmenin yollarını arayacaklardı.
Yer yer sürükleyici bir polisiyeye dönüşen Çözücü,
Sadık Yemninin kıvrak diliyle gerçekliğin sınırlarını yırtıp atan bir yapıt.