Bilirim Dayanır Yürek, bir 12 Eylül romanı. Tankların ve süngülerin hayatı kuşattığı, sokaklarda ve dağlarda insan avının sürdüğü, işkence tezgahlarından yüzbinlerin geçirildiği günlere götürür sizi. Anımsamalarınızı taze tutacak bir kapı açar.
Bu karabasan daha çok fonda durur. Sahnenin önünde bu deli gömleğine direnen muhalif kimliklerin hikayesi işlenir. Kabuğu kalınlaştırılıp, çoraklaştırılan toplumun yanlız bıraktığı bir avuç insanın iç hesaplaşmalarını, korkularını, aşklarını, korkusuz ölüşlerini, bilenişlerini ve törpülenişlerini, dolduruldukları askeri tutukevlerini... yeniden yaşarsınız.
Tüm bunlar anlatılırken, gündelik politikanın sığ sularına ajitatif, abartılı, idealize edilmiş, kaba... değerleri taşıyan bir faydacılığın tiplemeleri çizilmez. Aydın Öztürk'ün bu romandaki kahramanları gerçek yaşamdaki sahicilik içerisindedirler: Hem cesur hem korkak, hem coşkulu hem karamsar, hem tutarlı hem kaypak, hem güvenilir hem hain... yani yaşamın diyalektiğini gözetmiş.
Didaktik gibi görünmesi dönemin politik kahramanlarına çok uyar. Belki de yenilgi biraz da bu didaktiklikte aranmalı.
Ne dersiniz?