Bu kitap, Franz Biberkopfun Berlindeki yaşamından söz ediyor. Franz, bazı olaylar nedeniyle girdiği cezaevinden yeni çıkmıştır; şimdi Berlinde yaşamak ve iyi bir insan olmak istemektedir.
Başlangıçta bunu başarır da. Ancak bir süre sonra kendini bir savaşın içinde buluverir. Hiç beklenmedik bir anda gelen ve alınyazısını andıran bir şeyle savaşmaya başlar. Darbe üstüne darbe yemesine rağmen her defasında kendini toparlar, ayağa kalkar fakat tekrar yenilir...
Franz Biberkopfu, Aleksander meydanında tekrar gördüğümüzde çok değişmiş, örselenmiş fakat kişiliğini de bulmuştur.
Bu romanda gerçekliğin aktarılışı, iç monologlar vb. kanalı ile psikolojik bir sergilemeyi de içeren bir tarz da, büyük bir ustalıkla başarılmakta, aynı zamanda ilginç bir şekilde doğrulanan siyasal öngörülere yer verilmektedir.
Berlin Aleksander Meydanını, yaşamdan bir dilim tereyağlı ekmekten daha çok şey isteyip de başlarına Franz Biberkopf gibi gelmedik olay kalmayanların okuması iyi olur.