Yansımayla, yansıyan ile yansıtan arasındaki topyekün savaşımın eposu... Böyle bir savaşımın olabileceğini kabul etsek bile, eposu yazılabilir mi? Yazılabileceğini düşünmeseydim hiç yazmaya kalkmazdım. Burada ele aldığım sorunun ancak şiirsel bir biçimde işlenebileceğine inansaydım yine yazmazdım. Durmadan vitrinlere, aynalara bakarak sağını solunu çekiştiren, şöyle güzel olabilirsinizle kuşatılan, kendi imgelerine, görüntülülerine gömülmüş milyonlarca insan...
Dünyanın tam yarısı... Her sabah birlikte otobüse bindiğimiz kadının, otobüsün camında durmadan yansısını seyredişine, bir an bile dışarıdaki cıvıl cıvıl hayata, onun akıp giden ritmine bakamayışı karşınızda duyulan acı... Bu kadar gömülebilir mi insan kendine?
Yansımanın tahakkümü.
Ya büyük mücadeleler için, bilim için, felsefe için, sanat için, dışarıdaki hayattan kendi imgelerine bir türlü dönmeyen bakışlarıyla yaşayabilmiş kadınlar. Onlar güzel değiller miydi? Bu aradaki açıyı ve bundan çıkan acıyı anlatmak istedim. Bu epos, bu acının eposu...