Kitabın ana yazılarının ilk üçü, kamusal/özel, eşitlik/farklılık, evrensel/yerel, üretim/yeniden üretim, değişim değeri/kullanım değeri türünden ikiliklerin aşılması, ötesine geçilmesi perspektifini dile getiriyor. Bu ilk bakışta yapıbozumuyla akrabalığı olan bir yaklaşım gibi görünse de aradaki fark çok önemli: Sözünü ettiğim hegemonik paradigmada söz konusu ikilikler Aydınlanma düşüncesinin özgül yapısından kaynaklanan ikili karşıtlıklar olarak kavramlaştırılır. Bu ikilikler, salt söylemsel, ideolojik ya da pratik olarak kurulmuş, dolayısıyla da yapıbozumuna tabi tutularak gizemsizleştirilecek, doğallıktan arındırılacak ve bir bakıma işlevi kesintiye uğratılabilecek düşünsel kurgulardır. Oysa benim formüle etmeye çalıştığım diyalektik kavrayış çerçevesinde bu ikiliklerin zeminini özgül toplumsal ilişki biçimleri, ya da başka bir deyişle patriarkal ve kapitalist ilişkiler evreni oluşturur. Dolayısıyla ikilikleri aşmak, onların ötesine geçmek, ancak bu ikilikleri besleyen toplumsal evrenin sınırlarının dışına çıkmakla mümkün olabilir. Bu sınırların ötesinde, ikiliğin kutuplarının her ikisi de kendi içinde dönüşür, ikilik çöker. Oysa yapıbozumu bakış açısının reddettiği tam da bu öte yerin, dışarının imkânıdır.
(Arka Kapak)