Biz her zaman farklıydık. Normal diye bir kavram bizim hayatımızda hiç var olmamıştı. Zıttık, birbirimizle uyuşmuyorduk. O siyahsa ben beyazdım. O karanlıksa ben aydınlıktım. O soğuk bir kış rüzgârıysa ben ılık bir yaz esintisiydim. Biz Ateş ve Su'yduk. Evrende bilinen en büyük zıtlıktık. Belki birlikte olmamız bile hataydı. Hiç yan yana gelmemeliydik. Ama kader, bizi bir araya getirmişti. Belki de bizi bir araya getiren sadece tesadüftü... Ateş benim bu dünyadaki cehennemimdi.''
O, bu zamana kadar karşılaştığım en farklı, en tuhaf, en değişik insandı, çoğu zaman beni çileden çıkarsa da benim ufaklığımdı işte. Her şeyine her şeyimle değer verdiğim tek kızdı. O inatçı tavrı, beni sahiplenişi, benden bir türlü vazgeçmeyişi, ona yaptıklarıma rağmen hâlâ yüzüme bakıp beni sevebildiğini açık açık söylemesi ve daha sayabileceğim birçok neden varken Melisa'nın kalbimdeki yeri bambaşkaydı. Kelimelerle tarif edilmezdi. Onu ilk gördüğüm zaman nasıl sadece bir kız çocuğu diye içimden geçirdiysem, şimdi de sadece benim her şeyim diyordum. Çünkü öyle olmuştu. Öyle olmayı kendi masumluğuyla, kendi elleriyle başarmıştı. Melisa, benim bu dünyadaki cennetimdi.''