´Gözleri karanlığa iyice alıştı. Az ödete Meryemce, sonra Yalıini, Kuzeyce, yalıyarın üzerinde Sahilsaraylar, sonra Anna!
Anna´ya gitmek imkansız değildi artık, o unutmayan yüzüyle daima soran ve acıtan, unutmayan yüzüyle gönendiren genç kadına, o sevgili varlığa.
Bir düş olmaktan çıkacaktı Anna. Küçük Yakup´la, olmadı eskici Danyal´le haber salacaktı. Gelecekti; Anna´nın incir kokan boynunu koklayıp açılacaktı, ırmaksı sarı saçları arasında kaybolacaktı topuzunu çözüp, en güzel kayboluşlardan biri olacaktı bu, ince endamına bakacaktı uzun uzun, ardından özleyen bedenine uzanacaktı. Anna gene okşayacaktı onu usul usul, evladını incitmekten korkarcasına seven bir anne gibi. Yeis, kaygı uçup gidecekti. ´
İşte bu aşkla dayandı.
Yangınla sınandı, bu aşkla dayandı.
Bu kez de başka yolcularla, başka bir yolculukta, kayıp anahtarların, açamadığımız kilitlerin, gene de aşkla dayanmanın, dayanabilmenin öykülerinde yol alacağız.