...Bitiyor, diye düşündü kadın. Bitiyor, diye düşündü erkek. Oysa her şey, görünüşte eskisi gibiydi. Görünüşte.
Bitmek, susmakmış demek, diye düşündü kadın.
Son, sessizlikmiş demek, diye düşündü erkek.
Ne zaman susmuşlardı? Anımsamaya çalıştılar. El ele, göz göze, diz dize oturulmak için inşa edilmiş duygusunu veren, oysa lokantaya daha çok müşteri kabul edebilmekten başka varlık amacı gütmeyen miniminnacık masanın iyi yakasında, daracık bir suyoluyla ayrılan iki kıta gibiydiler. Durgun ve suskun, iki hasım. Kafalarından geçen düşüncelerin aynı olduğunu bilseler, ne yaparlardı? Kadın, düşüncelerinin okunduğu telaşıyla öne eğip başını, masanın beyaz örtüsünü çekiştirmez miydi yine? Erkek, düşüncelerinin okunduğunu anlasa, şimdi baktığı camdan dışarı bakmayacak mıydı sanik? Camdan dışarı. Uzaklaşan insanlar, camdan dışarı bakarlar hep. Bilinmez boşluklara dikili bakışlar, belirsiz ufuklara açılan düş yelkenleri, hep ayrılığın habercisidirler. Ne zaman bitti? diye sordu kadın kendi kendine. Nerede başladı son? diye sorguladı erkek kendini. Ne zaman susmuşlardı, ne zaman, ne zaman? Anımsayamadılar. Önce çocukluk anıları mı bitmişti anlatılacak, yoksa ONDAN önceki sevdalar mı? Siyasal düşünceler mi çarpışmaktan yorulmuştu önce, yoksa sanat yorumları mı? Ne zaman ONUN anlattığı tüm fıkralar bilinir olmuştu, hangi an, hangi gün, hangi dakika? Ne zaman ONUN günlük gaileleri, sorunları ve dedikoduları yavan bir lezzet bırakmaya başlamıştı beyninden yüreğine giden yolda?...