Ayağında yüksek topuklu şık çizmeler, omzuna dek düşen bembeyaz saçlarıyla Saint-Germain Bulvarı´nda sabaha karşı gördüğüm yaşlı adamın Aragon olabileceğini ummamıştım. Aragon adı her şeyden önce bir tarihti benim için. Birinci Dünya Savaşı´nın yanık insan eti kokan siperlerinden Fransız Direniş Hareketinin yeraltı örgütlerine; Dadacılık ve Gerçeküstücülükten Komünist Partiye, 1968 Mayıs günlerinden karısı Elsa Trioletnin aşk türküsüne kadar uzanan bir yaşamın olağanüstü tarihi. Bu kitabı yazmadan önce onun yapıtındaki tek değişmeyenin değişme olduğunu bilmiyordum.