Altının gözlerinizi kamaştırmasına izin vermeyin. Çünkü o tek kollu bir dünya gezgininin romanı. Bu roman yazılalı neredeyse seksen yıl oluyor. Yazarı Blaise Cendrars çoktan öldü. Ama romanı körler alfabesi de dahil olmak üzere kırka yakın dilde yaşıyor.
1946´da dünya gazeteleri, Stalin´in, Urallar´ın sanayileşme politikalarını bu romandan esinlenerek gerçekleştirdiğini yazdı.
Hollywood, içinde bir aşk hikayesi ve ´happy end´ bulunmadığı gerekçesiyle romanı önce reddetti. Ancak 9 yıl sonra filmin çekimlerine başlandı. Bu film içinde adı geçen ünlüler arasında Faulkner ve Ayzenştayn da vardı. Romanın Avrupa´da izinsiz olarak birçok kez filme alınması, büyük davalara yol açtı.
Altın altına hücumun gerçek hikayesi. Yeni Dünya topraklarındaki bütün mülkiyetini bir anda kaybeden General Johann August Suter´in olağanüstü hikayesi.
Altın, altının gerçek renginin romanı.
(Arka Kapak)
Altın´ın Başına Gelenler
Her yaptığında yeni bir rengi ve yeni bir çıraklığı deneyen Cendrars´ın bu yapıtında, ta en başa döndüğü ve alışılmamış bir roman biçemiyle, bir gazeteci-şair, ara sıra bir tarihçi, lirik yönü güçlü bir hatip gibi General Johann August Suter´in olağanüstü öyküsünü anlattığı görülür. Bu çıraklığı şöyle anlatır Cendrars:
Saint-Petersburg´daki Leuba´nın yanında olduğu gibi, romancılık mesleğinin acemilik dönemini doktor Oswaldo Padroso´nun yanında yaptım. Sao Paulo´ya ilk yaptığım yolculuğun dönüşünde Altın, Grasset´de yayınlandı. Öyle ki bu romanı on yıldır yazmayı düşünüyor, ne var ki sadece ara ara kesiklerle çalışıyordum onun üzerinde. Bu harikûlade hikâyeden, gerçek bir hikâye çıkarmak için hemen işe koyularak, onun kabuğunu soymaya, fazlalıklarını budamaya başladım. Olumlu, mutlak ve kesin bir tarzın eylemini, varlığını ya da durumunu ortaya koyan beş ayrı yüklem kipi kullanarak şimdiki zamanın haber kipinde yazdım bu anlatıyı. Bu bazı yazarların gözüne bir yenilik olarak çarptı, ancak yayıncının bile inanmadığı bu ince kitabı birçok yazar ve eleştirmen basitlik olarak yorumladı, ki bu roman en azından bir düzine kadar dilde, adlarını bilmediğim iki düzine kadar dilde, adlarını bilmediğim iki düzine kadar yayınevi tarafından tam bir dünya turuna çıkarılmıştı.
1927´de L´Humanité´de tefrika edildi. Amerika´da körler alfabesiyle basıldı ve Hollanda´da okul kitaplarına girdi. Kitabın ilk çevirisi, Alman ve Çek dillerine yapılmıştı. Ardından İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, Macarca, İsveçce, Flamanca, Yugoslav, Portekiz, Bulgar, Fin dillerine çevrildi. Körler alfabesinin yanında diske okundu. Blaise´in bu romanda tek suçu, kullandığı yazı biçimiydi. Ancak bu yazı onu daha 1928 yılında uluslararası üne kavuşturmuştu. Fransız ve İsviçre basını büyük bir heyecan ve övgüyle karşılamıştı bu romanı. Johann August Suter´i, Blaise Cendrars ile karıştırmaya, aralarında bir benzerlik kurmaya kadar vardırmışlardı işi. 16 Nisan 1925 tarihli bir gazete yazısında, Altın´ın dünyanın en güzel öyküsü olduğunun, bu romanla Cendrars´ın çağdaşlarıyla arasındaki bütün köprüleri yıktığının altı çiziliyordu.
Cendrars, eski dostlarından Victor Serge´e, Altın´ın Rusça çevirisini yaptırır. Rusça Altın´ın, ilk çevrildiği dillerden biridir aslında. Cendrars´ın söyleşilerinden birinde, bu çevirmenin adı ve Rusça´ya Zoloto olarak çevrilen Altın´ın Rusya´daki yankıları, etkileri geçer. Victor Serge, I. Dünya Savaşı başında tutuklanmış ve 1917´de Rusya´ya dönmüştür. Troçki´ye olan yakınlığı nedeniyle gözden uzakta tutulmak istenmiştir. Bunu fırsat bilen Serge, Altın´ı Rus diline kazandırarak, dostu Blaise´in yaptığı dünya turuna bir anlamda katkıda bulunmuştur. Söyleşide Cendrars, Altın´ın Rusya´da milyonlarca adet basıldığını, hatta Stalin´in, Sibirya´daki altın madenlerinin endüstrileşmesinde bu kitaptan esinlendiğini anlatıyor. 1946 yılında bile bu şok kitabın, Stalin´in Urallar´ı endüstrileştirme politikasını belirleyen bir kitap olduğunu yazıyordu gazeteler. Rusya´da altın madenlerinin merkezi sayılan Kolyma ile Altın´da adı geçen ve Suter´in ilk altının bulunduğu değirmenin adı olan Coloma arasındaki isim benzerliği gerçekten şaşırtıcıydı. Üstelik, altına hücumun başladığı tarih olan 1848 yılında, Amerika´nın batı kıyılarında, Kuzey Pasifik´ten Meksika kıyılarına kadar, Rusların koloniler kurdukları biliniyor.
B. Cendrars, tarihsel hatalar yaptığını ileri sürenlere, haksız olmadıklarını söyler ve tarihsel bir hatasını açıkça itiraf eder: Suter´in arkadaşlarıyla birlikte Sacramento´ya gelişlerindeki tarihsel hata, vadiyi atla geçmiş olmalarıydı. Aslında bataklıklardan, ırmaklardan ve balta girmemiş ormanlardan geçerek ulaşmışlardı oraya.
Cendrars, bir serüvencinin, General Suter´in romanın yazmaya kalkışmasını eleştirenlere de çatar ayrıca: Bir serüvencinin hangi hakla, General Suter´in romanını yazmaya kalkıştığını soranlara yanıtım şu: daha şimdiden 15 kitap yazmış olan, dahası 5 kitabı basılmak üzere olan ve en azından 33 kitap daha yazacak olan bir serüvenci her şeye karışır.
Altın´ın Hollywood serüveni de ayrı bir hadise. Bu romanın filme alınmasının karşısına çıkan en büyük engel, romanda bir aşk hikâyesinin bulunmayışıydı. Romanın tarihsel planı bir yana, Hollywood kaprisi olarak nitelendirilebilecek bu engel, Amerikan halkının çoğunun kabul edilebilir iki film türüne katlanabildiğinin bir göstergesiydi: komedi ya da sonu happy end ile biten dramatik bir komedi.
Oldukça doyurucu para teklifleri karşısında dayanamayan Blaise, 1926 yılının Kasım ayında Hollywood tarzı bir senaryo kaleme almaya çalışır. Fakat bir türlü başaramaz. Romanın özgün havasından uzaklaşmayı beceremez. Sonunda ne yapılır, edilir, 1928 yılında usulüne uygun biçimde hazırlanmış bir anlaşma imzalanır. Universal Pictures Corporation, yayınevi ve Cendrars arasında. 1934 yılına dek filmin nasıl çekileceği, kimin çekeceği konusu tartışılır durur. Bu arada araya katılan isimler William Faulkner, Eisenstein gibi isimlerdir. Anlaşmanın imzalanmasından sekiz yıl, on bir ay sonra filmin çekimine başlanır. Filmin bitiminden sonra büyük şenlikler içinde prömiyer gerçekleşir. Sakremento´da Kaliforniya´da Altın günleri düzenlenir. Blaise, filmin izinsiz olarak Berlin´de çekilmiş olduğunu ve gösterime girdiğini öğrenir ve dava açar. Dava, Altın´ın Almanya´daki haklarının Cendrars yararına savunulmasını öngörür ve kapanır.
Altın, uluslararası yankıları, tartışmaları bir yana ne bir çağ ya da çığır açmış, ne de bir dönem kapatmıştır. Onun gerçek parıltısı kendi üzerinedir. Skandal, söylenti, karalama ve boş lakırdılardan fazla bir şeye yol açmamış görüntüsü vermektedir neredeyse. Ama bunca olumsuz tablo bile, parıltısının gerisinde saklı duran serüvencinin her şeye karışmasını, burnunu sokmasını önleyememiştir. Bir anlamda, Blaise Cendrars, günümüzde bile hâlâ, geçerlilikleri tartışılan roman ve gerçeklik, romancı ve konu seçme özgürlüğü ilintilerine örnek göndermelerde bulunması bakımından önemli bir dörtyol ağzını kapamaktadır.
- Halil Gökhan-