Oryantalizm, batılıların doğu hakkında ürettikleri en masumundan en art niyetlisine kadar tüm bilgileri kapsamaktadır. Bu bilgiler akademik ortamlarda üretilen ve tanımlayan, sınıflandıran, tanımladığı ölçüde hükmeden ve yargılayan bir sistematiğe tabi olabilecekleri gibi, halk arasında gündelik hayattaki basit ilişki ve etkileşimlerden doğan bir öteki algısı ve bu algının yarattığı refleksin sonucu da olabilirler. Esasen bu tarz bir algı ve refleksin oryantalizm hakkında oluşmuş bulunan önyargılar, tanımar ve bilgiler bile aslında bizzat onu bir öteki olarak inşa etmeye yönelmiş bulunuyor.
Edward Said'in Oryantalizm hakkında önünü açtığı yaklaşım, her türlü bilgi ile iktidar arasında zorunlu bir ilişki varsayan M. Foucault nun bir uyarlamasını temsil ediyordu. Ancak sorunu böyle koyunca kimin niçin suçlanması gerektiği sorusu anlamsız kalıyor. Çünkü oryantalizm herhangi bir bilgi üretimiyle birlikte doğrudan gelişen iktidarın basit bir örneğini temsil etmiş oluyor ve bu örnekten oryantalizmin nesnesi olan insanlar da masum olamazlar.
19. yüzyıl Alman halk kültüründe, gerek atasözlerinde gerekse gündelik hayatta kullandıkları deyimlerde, Türkler hakkında göze çarpan bir imaj üretimine dikkat çeken Ali Osman Öztürk, zengin örneklerle bu imaj-üretiminin nasıl çalıştığını ve ne tür sonuçları olduğunu göstermeye çalışıyor. Oryantalizmin doğasının anlaşılmasına ilişkin önemli ipuçları yakalamaya fırsat verebilecek olan bu çalışmanın amacı, gerçekte her kültürde ve her toplumda karşılaşılabilecek bir olguya, sınırlı bir bakış açısına dikkat çekmektir. İmaj araştırmalarıyla, değişik ülke insanlarının birbirlerini nasıl gördüğünü ortaya koyan çalışma, bulunmayı hedefliyor.
Ali Osman Öztürk'ü bu kitabı yazmaya sevkeden kişisel motif, insanların kendilerini yüceltmek için başkalarını kötüleme gereksinimini duymayacak bir olgunluk seviyesine olan özlemidir.