Abdürreşîd İbrâhîm, Sibiryada 1857 yılında doğmuş hayatını İslâmiyete ve onu anlatmaya adamış gönül insanlarından biri. İslâmı anlatma yolunda verdiği mücadeleler, bu uğurda dünyanın bir ucundan diğer ucuna kadar yaptığı yolculuklar, hele de dünyanın tam da büyük bir buhrana sürüklendiği zamanlarda İslam adına yaptığı fedakârlıklar, günümüzün modern insanı için tam bir ibret tablosu. Sadece İslâmiyeti yayabilmek için Türkistandan başlayıp Japonyaya uzanan bir coğrafyada seyahat etmek ve bir ömrü bir ideal uğruna vakfetmek, hayatını haz odaklı yaşayan bugünün insanına çok şey anlatıyor.
Âlem-i İslâm; Abdürreşîd İbrâhîmin Osmanlının son döneminde, başta Japonya olmak üzere Uzakdoğu ülkelerine İslâmiyeti anlatmak için yaptığı seyahatleri ve bu uğurda yaşadıklarını anlattığı dikkat çekici bir eser. Yazar, yaşadığı birbirinden ilginç hadiseleri ve Japonyada İslâmın yayılışını akıcı ve samimi bir dille okurlara aktarıyor.
Kitapta aktarılan ilginç bir hatıra şöyle: Bir gün Tokyo etrafında dolaşmakta idim, ahbaptan biri tesadüf ederek Şu köyde bir Türk var, geçende sizinle görüşmeyi arzu ediyordu. dedi. Türk kelimesini işittiğim gibi hemen bende bir memnuniyet hasıl oldu ki; tarif edemem, aylarca Müslüman görmemişim, Nerede acaba? diyerek adresini öğrendim. Hemen aramaya gittim. Tarif olunduğu gibi buldum, Nippori isimli köyde Mikazki Kak -(güneş ile hilal manasını ifade eder)- (adlı) eve geldim, genç bir Japon kızı karşıladı. Dedim ki: Burada bir Türk varmış?! Hayır Türk yoktur, Arab var. Huve zevci (o benim eşim) diyerek Arapça ilave edince, ziyadesiyle taaccüp ettim: Japon kızı Arapça konuşur, eşi de Arap olur; (inanılır gibi değil)!.. Eşiniz nerdedir? diye sordum. Buyurunuz şimdi gelir.
Derken bir odadan ihtiyarca bir Japon kadın çıktı: Selâmun aleykum faddalü (buyurun) demesiyle ben de ayakkabılarımı çıkardım, içeri girdim. Duvarda bir fotoğraf; Mısır Kahire subaylarından olduğunu görüyorum. Kızcağız Hazâ zevcî (Bu benim eşim) dedi. Hayret!..