Konjonktürel şartlar ve toplumsal eğilimlerin bir neticesi olarak İslamcıların dine ve dini kaynaklara yaklaşımı genellikle siyasi, itikadi ve fıkhi öncelikli olmuştur. Bilhassa itikadi ve ameli hükümlerden sonra zikredilmesinden anlaşılacağı üzere ahlaki hükümlere ya hiç sıra gelmemiş ya da en son gelmiştir. Bu nedenle çağdaş İslam düşüncesinin ahlaki arka planı hep zayıf kalmaya mahkum edilmiştir. Oysa ahlaki bir sistem kurulmadan siyasal ya da toplumsal bir sistem kurmak mümkün değildir. Ülkenin ve toplumun içinde bulunduğu durum bunu ispatlamaktadır. Bilmemiz gerekir ki, ahlakdışılığın yol açtığı bir kaosu önlemenin ve ıslah etmenin yolu, ahlaktan azâde öneriler olamaz.