Akıcı, sağlıklı, doyum veren bir iletişimi özlemeyenimiz var mıdır? Yanıt çok açık, değil mi? Oysa yaşadığımız hemen her zorluğun, rahatsızlığın ardında yanlış anlamalara, düş kırıklıklarına, derin yaralara yol açan iletişimsizliği buluyoruz. Başkalarıyla, kendimizle, yaşamla iletişimimiz çoğu zaman büyük bir bölümü kireçlenmiş bir borudan akmaya çalışan bir suyu andırıyor.
Dile getirilemeyen istekler, korkular, yansıtılan talepler, maruz bıraktığımız ya da bırakıldığımız manipülasyon kol geziyor hayatlarımızda. Kendimizi karşımızdakinden ayırt edmiyor, başkalarının aynasında benliğimizi yitiriyor ya da onları adı konamamış boşluğumuzda yitiriyoruz...
Durum bu kadar mı umutsuz? Hiçbir şekilde! Bir bilgenin güzel öğüdündeki gibi: Karanlık bir odaya girdiğimizde oraya buraya çarpıp yara bere içinde kalmamak için eşyaların yerlerini bin bir zahmetle ezberlemek yerini, ışığı yakın!