Geziye ilişkin en büyük hayallerimden biri, Afrika´nın dibinden doruğuna, doğusundan batısına, deyim yerindeyse sürüne sürüne yolculuk etmek... En büyük fakirliğim zaman, beni böyle bir zenginlikten yoksun bıraktı. Bunun yerine Afrika´nın üç ucunu seçtim;
Güney Afrika, Mısır, Fas...
Güney Afrika ve Zimbabwe´de ırk ayrımının insanları nerelere sürüklediği, zengin toprakların fakir kölelerinin zor değişen kaderini gördüm. Gandhi´nin, Mandela´nın bu topraklarından rastlantı sonucu çıkmadığını anladım. Mısır´da, tarihin derinliklerinden bugüne yansıyan ışıklar karşısında gözüm kamaştı.
Fas´a giderken, Afrika´nın İspanya´dan başladığını gördüm. Sevilla´da flamenko müziğinin tadıyla kendime seslendim;
-Burası Sevilla... Yaşamı sev illa...
Her gezi kitabında olduğu gibi bunda da ad ararken pek çok seçeneği alt alta koydum. Gezdiğim yerler coğrafi olarak Afrika´nın uçlarıydı. Gördüm ki, tarih olarak da toplumsal yaşam olarak da aynı durum geçerli.
Sözü uzatmayalım...
Afrika´nın uçlarına konup kıtanın için girelim...