Melisa Gürpınarın şiirlerinde, yaşanan mekândan özlenen bir düşe, yaşamı kuşatan bir darlığa, ya da üretimi kamçılayan yalıtılmış bir alana, yalnızlığın anlatımında bile yetersiz kalan bir sözcüğe dönüşen bir kavram oluyor, Ada. Elli üç şiir boyunca geçmişle bugün arasında gidip gelen, gümüş saplı bir aynada kendisiyle yüzleşen şair, inceliklerle, imgelerle dokununmuş bir dille denizi, güneşi, kuşları, çiçekleri, hüzünlü günbatımlarını, şarap ve zeytinyağı kokularını, eski aşkları, özlemleri anlatıyor. Melisa Gürpınarın uzunca bir aradan sonra hazırladığı Ada Şiirleri´ndeki çağrışımlar, yan yana geldiğinde bir öykünün dağınık, buğulu eskizleri çıkıyor ortaya. Bir şairin, şiirdeki yolculuğuna da tanıklık eden Ada Şiirleri, yabancılaştırma yaratmadan okuru kendi serüvenine katıyor.