Hz. Peygamberin vefatından sonra hızlı bir şekilde gelişmeye başlayan İslâm düşüncesinin en önemli kollarından biri olan tasavvuf, başlangıçta ahlâkî bir tavır olarak zühd ismini almıştır. Gerek iç dinamiklerin, gerekse dış kültürlerin etkisiyle tasavvuf, zamanla ahlâkî içeriğine ek olarak doktrinel bir boyut da kazanmıştır. Pratik yönü, ağırlıklı olarak tarikatlar temsil ederken, sufinin tecrübesinden hareketle oluşturduğu teorik yön tasavvuf doktrini olarak varlığını sürdürmüştür. Teorik tasavvuf alanında şöhret bulan Abdülkerîm el-Cîlî ise, genel olarak İbnü´l-Arabî´den etkilenmekle birlikte özgün görüşler ortaya koymuş, hatta önemli bazı noktalarda selefini eleştirmekten çekinmemiştir. Cîlî, tasavvuf tarihinde özellikle söz konusu alanın temel konularından biri olan insân-ı kâmil doktrini ile ismi özdeşleşmiş olan bir sufidir. İbnü´l-Arabî´ye yönelik eleştirel tavrı, insân-ı kâmil doktrini ve ele aldığı konuları işleyişindeki orijinalliği, onu tasavvuf tarihinde ön plâna çıkaran başlıca özellikler arasında sayılabilir. Bununla birlikte, Cîlî´nin, tasavvufî tecrübenin ürünü olan keşften hareketle Allah-insan ve Allah-kâinat ilişkisine dair bir doktrin geliştirdiğini de görmekteyiz. Diğer bir ifâdeyle o, dilin imkânlarını kullanarak kendi tecrübesini mantıkî form içerisinde sunmuş ve varlığı izah etmiştir. Bundan dolayı Cîlî, Allah-insan ve kâinat çerçevesinde bir doktrin ortaya koyduğu için aynı zamanda bir sistem filozofu olarak kabul edilebilir. Abdülkerim Cîlî ve onun tasavvuf felsefesi hususunda bu güne kadar yapılmış en kapsamlı çalışma olan bu eser; giriş bölümü dışında üç bölümden ve sonuç kısmından oluşmaktadır. Giriş´te özellikle Cîlî´nin eserlerinden derlenerek oluşturulan biyografisi ve eserlerinin bir dökümü verilmiştir. Birinci Bölüm, Cîlî´nin varlık görüşünü ortaya koymayı amaçlamaktadır. Burada tecellî ve varlığın mertebeleri, varlığın anlamı, İlâhî Zâtın görünümleri olarak Hak-halk ve tenzîh-teşbîh, isim ve sıfatlar, mümkün varlıkların arketipi olarak a´yân-ı sâbite ve Allah-âlem ilişkisi gibi konulara yer verilmiştir. Cîlî´nin İnsân-ı Kâmil Görüşü başlıklı İkinci Bölümde onun felsefesinde insân-ı kâmilin yeri ve önemi, Muhammedî Hakîkat, kozmik varlık olarak insan, velâyet ve nübüvvet konuları incelenmiş ve sufimizin insân-ı kâmil nazariyesi ile kendinden önceki benzer nazariyeler karşılaştırılmıştır. Üçüncü Bölümde Bilgi Nazariyesi başlığı altında, bilginin tanımı, önemi ve sınırları, akıl ve nazarî bilginin eleştirisi, keşfî bilginin mâhiyeti, nefs ve sûfî tecrübenin hedefi olarak fenâ-bekâ kavramlarının tahlîli yapılmıştır. Sonuçta ise çalışma ile ilgili ulaşılan sonuçların genel bir değerlendirilmesi yapılmıştır