BU KİTAP...
Bir sanat ve kültür insanı alfabetik sıralama kullanılarak Türkiye´de ilk kez ele alınıyor. Abidin Dino gibi, çok yönlü, özenilesi bir yaşamı ve üretimi olan kişilerin bir kitap çerçevesinde tanımlanmasında alfabetik yöntemin ülkemizde de benimseneceğine ve yaygınlaşacağına inanıyoruz. Çünkü bu yöntem, tıpkı bir insanı tanıdığımız gibi, kişinin kimi özellikleriyle sırası geldikçe tanışmamıza, kimi zaman iri, kimi zaman minik adımlar atarak çevresinde dolanmamıza, bir o köşesinden, bir öteki köşesinden bakmamıza yardımcı oluyor.
Tadımlık
ABİDİN: DEĞERLİ BİR YAŞAM
Abidin Dinonun yaşamını ve yapıtını konu edinen bir kitabın önsözünü, yoldaşı Güzin Dino, bu kitabı hazırlayan Zeynep Avcı, en yakın dostlarından Ferit Edgü yazabilirdi pekâlâ. Benim bir sunuş yazısı yazmam uygun görüldüyse, bu seçimin bir hikâyesi, arka hikâyesi olduğu için: Üç yıl kadar önceydi; Abidinin ölümünün ardından, geride bıraktığı malzemeyi Güzin hanımla birlikte elden geçiren Edgü, bana yazılmış ama gönderilememiş bir mektup bulduğunu telefonda söylemişti, ardından mektubu bir pusula eşliğinde iletme inceliğini gösterdi: Enisciğim, Sözünü ettiğim Abidinin mektubu işte bu. Kafkanın sandığı gibi, mektupları her zaman hayaletler kemiremez. Bâki selâm. Hayaletlerin her zaman mektupları kemiremediği ortadaydı gerçekten de; gelgelelim, sözkonusu mektup elime geçtiğinde, tuhaf duygulara kapıldım: Abidinin hayaleti odama süzülmüştü sanki, gerçekleştiremediğimiz ilk projenin yazgısını tekrarlamasın bu ikinci proje diye fısıldıyordu kulağıma, birden görüntüler, anlar üstüste dizildiydi zihnimde: Abidinle ilk ortak projemiz, benim Resimli Paris Kılavuzu altbaşlığını taşıyan Gece Kurda Aittir şiirimin resimlenmesi üzerineydi- birkaç yıl sürdü yazışmalarımız; Antibes için olağanüstü bir dizi gerçekleştiren Abidin konu yıllardır yaşadığı Parise gelip dayandığında tutuklaşmıştı, sonuçta, bugün çalışma odamın duvarından bana bakan kapak resmini yapabildi bir tek; projemizi belirsiz bir zamana erteleyerek askıya aldık. 1993de, Samih Rifatla birlikte, Simurg dizisi çerçevesinde gerçekleştirilecek Abidin Dino belgeseli için çekimleri yapmak amacıyla Parise gittik; stüdyoda, masasının üstünde bu kez Başkalaşımlar duruyordu, neredeyse çocuksu bir heves ve heyecan içinde, ikinci projeye o gün kapı açtı Abidin: Resimden yazıdan örülecek bir kitap yapalım istiyordu, kalan gücünü bu iş için seferber etmeye hazırdı. Kondurmuyordu, ama Ecelin etrafında dolaşmaya koyulduğunun farkındaydı; vakit dardı; kitabı görmek istiyordu; ötekisi tez canlı davranacakmış. Masasının üzerinde, ortadan ikiye katlayıp üzerine kitap yazarak bıraktığı üç sayfalık mektubu bir tür vasiyet saydım - onu buraya alıyorum: Abidin Dinonun Adan Zye yaşamını ve yapıtını kuşatan, resimden ve yazıdan örülü bu kitabın önsözünü kaleme almak için tek gerekçem değil yazarının elyazısıyla aktardığım mektup. Bir özel ansiklopedinin yazarı olarak, o biçimin içeriği hakkında en fazla kafa patlatmış insanlardan biri sayıyorum kendimi; bu bağlamda, söyleyeceklerim büsbütün anlamsız olmasa gerek, diye düşünüyorum: Bir yaşama, bir yapıta, her ikisinin iskeletini oluşturan irili ufaklı, farklı önemde parçalardan, madde başlıklarından yola çıkarak yaklaşmak, bana kalırsa yadırganası çözüm yolu değil: Yaşayan, yapıp eden, üreten, ilişkiler kuran bireyin gerçekliğini ille de kronolojik sıralamayla ele alıp işlemekten geçmez, bütünlük kurma isteği, hedefi. Bir mozayığın ögeleri gibi, toplamın parçaları, değişik harflerin altında sıralanırken anlaşılır ki, kimi tabakalar ömrün büyük kısmına yayılmışlardır, kimileri daha kısa bir zaman diliminde daha yoğun bir üslûpla yer etmişlerdir, edeceklerdir. Yapıtıyla içiçe geçmiş, yapıtından koparılamayan, ayrı tutulamayacak yaşam hangi noktalara, eksenlere bağlanabilir? Abidin Dino örneğinde zamanlar, mekânlar, insanlar, şeyler çetrefil bir ağ örüyor; bunu algılamamak elde değil. Kavramlar belki her maddeye dağılan tözleriyle bütünlüğü belirliyor gene de: Tutkudan, cüretten, rizikodan, başkaldırıdan sözediyorum. Tıpkı resmi, sanatı gibi Abidinin: Soyut ile Somut tek kapta erimediği an, bileşken kap yasasına uyarak, çeşitli oylumlara eşit düzeylerde yayılıyorlar. Zeynep Avcının harfler arası mekik dokuduğu kitabın son, ince ayar okumasını yapmayı üstlenen Samih Rifatın bir sabah odama gelip yaptığı yorumun bence altı çizilmeli: Artık böyle yaşanmıyor. Böyle yaşamak. Abidin Dino, yeryüzü tarihinin en uğursuz sahalarından birini, yirminci yüzyılı katetmişti. Ülkesinde yaşadıklarını peşpeşe gözümüzün önüne getirelim önce: Yenilik-gelenek çatışması, toplumsal ve siyasal gerginlikler, içsürgün, kavgalar ve coşkular, Arif Dino ve Sait Faik, Nâzım ile Yaşar Kemal arası bir yelpaze. Buna, zorunlu göçle başlayan yurtdışı dönemini ekleyelim: Sovyet sinemasından FKPye, Picassodan Chagalle, şairlere ve ressamlara, kanlı savaştan soğuk savaşa ikinci yelpazeyi kuralım. Onca yoğunluğa, harekete, renge aklı ermiyor insanın. André Malrauxnun ortam hakkında dile getirdikleri üzerinde bir yazımda durmuştum: Arkamızda bıraktığımız yüzyılın özellikle ilk yarısında, sanatçıların dünyasında örgünün bir hayli sıkı olduğu görülür. Dayanışma duygusunu çekişme duygusu henüz örtbas edememiştir; iş, dostluğun da, tutkunun da engeli değildir; barut kokusu, yılgınlıklar, sert ideolojiler herşeye karşın umudu silememiştir. Abidin Dinonun yaşamı bu açıdan da örnekseldir: Soyu tükenen bir yaratıcı türünün sanki belgeseli. Adan Zye Abidin Dino, yalnızca fırtınalı bir sanatçı yaşamını konu edinmiyor, madde başlıkları içinde bir örtünen, bir çırılçıplak karşımıza çıkan değerleriyle, aynı anda, koyu bir hümanizma dersi de ortaya koyuyor. Enis Batur 2000, İstanbul.