Refik Halidin romanlarını soluk soluğa okuduğum dönemlerdi. Bugünün Saraylısını birkaç kez okumuş, bir türlü doyamamıştım. O yüzden bazı sahnelerini ezbere hatırlarım. Onu çağrıştıran Dişi Örümcek de çok hoşuma giderdi. Hele Nilgün, bir dönem, başucu kitabım oldu. 2000 Yılın Sevgilisine gelince, beş-on sayfa okuduktan sonra, beni adamakıllı şaşırtmıştı. Bir zaman kaymasında geriye, geçmişe yolculuk... Aslında her şey en olağan roman sahneleriyle başlıyor:
Fahirle Güldal, birbirlerini tanımayan genç adamla genç kız, İskenderun Garından Ankara-İstanbul trenine binecekler. Okaliptüs ağaçlarından geniz yakıcı rayihalar. Mevsim, ilkyaz sonu. Güldalla Fahir, besbelli, az sonra göz göze gelecekler.
Geliyorlar da, ama demin dediğim gibi bir zaman kaymasına uğrayarak:
Onlarınki yıldırım aşkı değil. Fahirin iddiasına bakılırsa, 2000 yılından beri sürüyor aşk, tutku, gönül ikizliği.
Böylece roman 2000 yıllık bir zaman dilimine açılma imkânı buluyor ve Refik Halid Karay da tatlı tatlı anlatıyor. Selim İLERİ