Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük katastrofu 12 Eylüldür. Peki, 12 Eylülü hak ettik mi? Önce, Türkiye toplumu böyle bir darbeyi daha kolay sindirebilecek bir ruh haline girmişti. Bunun altında, tohumları yetmişlerin politik ortamında atılmış derin bir siyasî hayal kırıklığı yatıyor. Sıradan yurttaş, Kenan Evrenin şahsında nihayet kendi gibi düşünen bir önder bulmuştu. Kenan Evren, memlekette hangi kahveye gitseniz beş-on benzerini bulabileceğiniz bir tipti. Sallandıracaksın ellisini... diyenlerden farksızdı. Farkı, sallandırma imkânını gerçekten bulabilmesi oldu. Türkiye bir bakıma 12 Eylül döneminden çıktı. Daha doğrusu çıkmış gibi yaptı. Diktatörlükten çıkmış Yunanistan, İspanya gibi ülkeler diktatörlükleriyle yüzleştiler. Bu ülkelerde, özgürlük içinde yaşayan bir toplumun keyfini hissediyorsunuz. Biz, 12 Eylülün meydan okumasına karşılık vermedik. 12 Eylül son analizde toplumu bir yüzleşmeye çağırdı. Sakin bir karşılaşma olamazdı bu, sert geçmesi kaçınılmazdı. Toplum olarak bu çağrıyı da işitmezlikten geldik. Basın, hukuk kurumları, üniversite, politikacılar... kendilerini 12 Eylülün dayattığı koşullara uydurarak varoldular. Yüzleşmedik. Geleneklerimizi aşmak için bir çabaya girmedik. Bu nedenle, hâlâ 12 Eylülün içindeyiz.